Steven Roger Fischer - Dilin Tarihi
Steven Roger Fischer - Dilin Tarihi
DİLBİLİM
ÖZGÜN ADI
A HISTORY OF LANGUAGE
EDİTÖR
ALİ BERKTAY
GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BAYRAM
REDAKSİYON
TANSEL DEMİREL
DİZİN
NECATİ BALBAY
ISBN 978-605-360-883-7
BASKI
YAYLACIK MATBA ACILIK
LİTROS YOLU FATİH SANAYİ SİTESİ NO: 12/197-203
TOPKAPI İSTANBUL
(0212) 612 58 60
SERTİFİKA NO: 11931
Dilin Tarihi
$BANKASI
•
TÜRKiYE
Kültür Yayınları
İÇİNDEKİLER
il
Konuşa n Maymunla r.. . .. ... ......... .27
III
İlk Ai le ler . . .. . ..... ......... .......................... .5
. 3
iV
Yazıl ı Dil ····-·---·-·--··-·····-····························· ···············-······--·-·--·----·---··-·-----·····--····-········-····--····· ·····--·8 1
v
Soyağaç la n ... . . .. ..................... . .... ... 109
VI
Dilin Bi limine Doğru ·--·-···--····--·-···-·····-····-····-····-··---·· -- -------·----· 13 7
VII
Top lum ve DiL.·--·· · · ········-··-········· ············································-····-······-···········-·········-···········-···-········---····-···········-····· 173
VIII
Geleceği n İpuçları ......................................................................................................................................................................... 209
Karıncalar (Fonnicidae)
Kuşlar (Aves)
Filler (Elephantidae)
bir kesinti olması durumunda, sonraki nota tamı tamına 256 saniye
sonra gelir. Bazı uzmanlar, mavi balinaların, okyanustaki konumla
rını tam olarak saptamak için şarkı söylediklerine inanırlar. Onlara
göre, mavi balinalar, çıkardıkları seslerin deniz altındaki kaya taba
kalarına, sualtı adalarına ve deniz dağlarına çarparak oluşan yan
kılarının zamanlamasını yaparlar. Eğer öyleyse, bu şarkıların bir
iletişim işlevi yoktur. Ne var ki şarkıların böylesi uzak mesafelerden
işitiliyor olması, bu hipotez konusunda kuşku uyandırmaktadır.
Kambur balinaların -primatların dışında doğadaki belki de
yegane bestekarların- okyanusta yüzlerce kilometreden 'şarkıları
nı' yayınladıklarının artık farkındayız. Kambur balinalar, muhte
melen doğanın en büyüleyici dillerinden birisi olan özel bir 'dil'
kullanırlar. Çok çeşitli sesler çıkarırlar: sosyal anlam yükleyerek
bazen özgül davranış türleriyle ilişkilendirilebilen iniltiler, hırıltılar,
homurtular, kükremeler ve böğürmeler. Fakat bizim 'dil' anlayışı
mıza en fazla yaklaşan, kambur balinaların 'şarkılarıdır.' Bermuda
kambur balinasının şarkıları yirmi yıldan uzun bir süre boyunca
araştırıldı. Bu şarkıların, 'uzun aşk şarkıları'ndan, yani, çiftleşme
için çıkarılan, düzenli olarak tekrarlanan ses dizilerinden oluştuk
ları keşfedildi. Şarkılar çok çeşitli perdelerde söylenmiş ve süreleri
6 ile 30 dakika arasında değişmiştir; şarkılar, kaydedildiğinde ve
yapay olarak yaklaşık on dört kat hızlandırıldığında, olağanüs
tü bir şekilde kuş şakımalarına benzemiştir. Kambur balinaların
soloları, düetleri, üçlüleri, hatta düzinelerce şarkıcının yer aldığı
koroları bile vardır. Ahenk içinde olmasa da, her kambur balina
aynı 'şarkı'yı seslendirmektedir. Ve şarkı artzamanlı olarak, yani
zaman içinde değişir; bu da insan dilinin değişim biçimlerine çok
benzeyen, sürekli, kasıtlı bir sürece benzemektedir: Yeni unsurlar
oluşturulur, korunur ve sonra detaylandırılır. Bu, kuş 'lehçeleri'n
den bir hayli farklıdır, çünkü kuş 'lehçeleri' basit bir biçimde böl
gesel olarak ayrılır. Kambur balinalar ise, tıpkı insanlar gibi, ka
sıtlı olarak zamanla kendi ritüel seslendirmelerini değiştirirler. Bir
bölgenin balina grubu aynı 'şarkıyı' bir yıl seslendirir, sonraki yıl
ise bunu başka bir şarkıyla değiştirir. Art arda gelen iki yılın şarkı
larının, aralarında birkaç yıl bulunan iki farklı yılın şarkılarından
14 DİLİN TARİHİ
Yunuslar (Delphinidae)
Aynı anda hem iletişim kurmak için vınlayan hem de yankı ara
cılığıyla yer belirlemek için tıkırdatma sesi çıkaran Akdeniz çizgili
16 DİLİN TARiHi
yunusta binlerce yıldır gözlemlendiği üzere, (bir alt tür olan domuz
balıklarını da kapsayan) yunuslar da sık sık ses çıkarırlar. Yunus
lar, sert burun çıkıntılarını kafatasları içindeki kemikli kenarlara
çarparak tıkırdatma sesini çıkardıktan sonra, onu alınlarında bu
lunan yağ dokusundan geçirerek ayarlarlar. Yunuslar dış kulağa
sahip değildir; ses, onların çenelerinin alt kısmında bulunan ince
bir 'pencere'den algılanır.
1 960'larda Amerikalı nörofizyolog ve psikanalist John C. Lilly,
yunusların zaten gelişkin doğal bir dile sahip olduklarına inanarak
onlara 'İngilizce öğretmeye' başlamıştır. 9 Lilly'nin Janus Projesi'nin
amacı, 64 sesten oluşan bir kodu kullanarak insan ve yunusun, her
birinin kendi ortamında 'rahat işitme aralığı'na göre ayarlanmış
ses alışverişini yapabilmeleriydi. Lilly insan-yunus iletişiminin hız
la gerçekleşeceğini bekliyordu: " Onların kendi destanlarının, öğre
tici hikayelerinin, tarihlerinin olup olmadığını ortaya çıkarmak is
tiyorum. " Lilly -zamanında gerçekçi ve heyecanlandırıcı olmasına
rağmen, günümüzden bakınca biraz safça gözüken- bu insan-mer
kezli arzusuna erişemeyecekti. Primatlara yapay bir dil öğretme
ye yönelik deneylerden esinlenerek Florida Okyanus Akvaryumu
tarafından yapılan deneyler gibi daha sonra gerçekleştirilen benzer
deneyler de tatmin edici sonuçlar vermemiştir. Çoğunlukla basit
sembol eşleştirmesinden ibaret olan insan-yunus iletişimi, bir düzi
ne kodlanmış İngilizce kelimeyi aşamamıştır.
Yunusların ses repertuarının bazı duygusal mesaj türlerini de
kapsadığı kesindir. Uzmanlar, neredeyse kuş sesine benzer şekilde
yükselen-alçalan, 'imdat' gibi bir şeyi ima ettiği tahmin edilen bir
çığlığı tespit etmişlerdir. Yunusların tespit edilen diğer işaret sinyal
leri "Ben Flipper" ya da benzeri anlamlara geliyor olmalı. Bugün
bir önceki neslin iyimserliği tamamen terk edilmiştir, bilimsel çevre
lerde yaygın kanıya göre, doğadaki yunus 'dili' (insan-yunus yapay
iletişiminin aksine) genel olarak gerçek 'dil'den ziyade, insanların
iniltilerine, kıkırdamalarına ya da iç çekmelerine benzemektedir.
Yukarıda gördüğümüz gibi, deniz memelileri akustiği, bilgi alış
verişinden beklenebileceği üzere, net bir biçimde ayırt edilebilen
'lehçeler' ve hatta belirgin yapısal evrimler ortaya çıkarmıştır. Yine
HAYVANLAR ARASI iLETİŞiM VE 'DiL' 17
Gerçekten insan-dışı bir 'dil' var mı? Yoksa biz, gerçek anlam
da dil olmayanı dil olarak yorumlayarak sadece insan-dışı olan
varlıklara dil mi atfediyoruz? Avusturya doğumlu felsefeci Ludwig
24 DİLİN TARİHİ
Homo Erectus
Atapuerca, İspanya
(Homo antecessor)
800.000 yıl önce
Lantan, Çin
1 .000.000-700.000
yıl önce •
~
� Flores Adası
O ı�dl
900-800.000 yıl önce
�
Sangiran, Endonezya
1 . 7-1 milyon yıl önce
34 DİLiN TARiHİ
Neandertal'ler
Homo Sapiens
zaten ortaya çıkmıştı: Bunlar daha geniş yüzlere, daha küçük çe
nelere ve çıkıntılı alınlara sahip iri yapılı hominidlerdi. Yeni buzul
çağı, 1 86.000 yıl önce Afrika'da kuraklığa yol açtı ve muhtemelen
sapiens'ler dahil, birçok insan türünü orada, daha küçük ve daha
yalıtılmış gruplar içerisinde yaşamını sürdürmeye zorladı. 150.000
yıl öncesinde, bugün bildiğimiz anlamda konuşma için gerekli tüm
fiziksel özelliklere sahip olan anatomik bakımdan modern insanlar,
KONUŞAN MAYMUNLAR 47
Bir Ursprache, yani tek bir 'köken dil' hiçbir zaman olmamıştır.
Ama en erken hominidler arasında bir tür dil kapasitesi mevcuttu.
İnsanlar, dili olmayan varlıklardan evrimleştiler ve bu sebeple, jest
yapma gibi başka işlevleri yöneten beyin alanları, bu yeni işlevi,
yani dil işlevini üstlendi. (Şempanzelerin ses çıkarmak için kullan
dıkları beyin merkezlerinin, insanlarda kullanılanlar olmadığını
ekleyelim. ) Dil, bu daha ilkel beyin sistemlerine eklendi, ayrıca bu
sistemlerle parazitik bir ilişkide görünmektedir.
İnsan sözlü dili, yüz binlerce yıl boyunca, insan beyni ve konuş
ma organlarının gelişmesiyle eşzamanlı olarak evrim geçirmiştir.
İnsan beyni kendi kapasitesini arttıkça, konuşma daha açık seçik
hale geldi, kimyasal iletişime ve vücut diline bağımlılık azaldı. Bu
da, özel konuşma organlarının evrimle gelişmesi sonucunu doğur
du. Söz konusu organlar, böylece ortaya çıkan karmaşık topluma
uyum sağlanması için beyin kapasitesinin daha da artmasını gerek
li kılıyordu. Neden-sonuç ilişkisi iki yönlüydü. Bu işlevler birbir
lerini kapalı, dinamik ve sinerjik bir sistem içinde besledi. Evrim
sonucu, ilkel düşünce ve seslerin yerini sofistike düşünce ve anlaşı
lır konuşma aldı. Modern insan dilinin bu şekilde evrim geçirmeye
devam ettiği anlaşılmaktadır. İlksel (primordial) kimyasal sinyaller
ve vücut işaretleri artık eşik-altı algısına indirgenmiştir.
Bizimki dahil olmak üzere tüm hominidlerin sosyal sisteminin
temeli gerçekten de maymun sosyal sistemi olabilir, fakat yalnızca
insan türü, sözlü dili geliştirmiş ve neredeyse tamamen bu dile da
yalı bir kültür oluşturmuştur. Yaklaşık bir milyon yıl önce, Homo
erectus'ların kullandığı ilkel insan dili, denizi geçmek gibi işbirli
ğiyle yapılan büyük projeleri için bir tür sosyal planlama ve örgüt
lenmeyi mümkün kılıyordu. Oysa büyük maymun grupları böyle
bir işi asla beceremezler. Muhtemelen daha incelikli sesler çıkara
bilen geç erectus'lar, görece yerleşik bir hayat sürdükleri köylerde
yaşamaya başladılar, teknoloji ürettiler, ritüeller ve gelişmiş avlan
ma stratejileri oluşturdular. Belki de yarım milyon yıl önce, Homo
erectus'lar sembolik düşünceyi ve anlaşılır konuşmayı kullanıyor,
konuşmaları, nispeten karmaşık sözdizime ve ilk dil evrensellerine
dayanıyordu. Bu beceri, Neandertal'ler ve Homo sapiens'ler tara-
KONUŞAN MAYMUNLAR 51
İ lk Ai leler
YIL O
YIL 1 000
YIL 2000
3 Dil ailelerinin ortaya çıkışı ('Potor' olarak adlandırılan hayali bir insan grubunda).
58 DİLİN TARİHİ
Afrika Dilleri
Afro-Asya Dilleri
/ SAMİ
I BERBERİ
1
ÇAD
\"--�" SAMI
OMOTIC )
'V
4 Afro-Asya dil aileleri.
60 DİLİN TARİHİ
Asya Dilleri
Amerikan Dilleri
30.000 yıl öncesi gibi erken bir tarihte Homo sapiens'in Ame
rika'da bulunması ihtimali, bilimsel çevrelerde ancak son on yılda
ihtiyatlı bir kabul görmeye başlamıştır. Yeni Dünya'da böylesi er
ken bir tarihte Homo sapiens'ler bulunduğu kabul edilirse, Afrika,
64 DİLİN TARİHİ
YIL O
'İnsanlık' sözcüğü komşu olan üç dilde
farklıdır. Sözcükte farklılık yaratan dos
isim yapan sonekler, 's', '-da' ve 't'dir.
/ YIL 1000
YIL 2000
Avustronezya Dilleri
Hint Dilleri
Avrupa Dilleri
Germen
Kuzey Batı
1 Almanca
. 1 . 1 İngilizce
Izlandaca lsveççe Frizce
Faroece Danca Felemenkçe
Norveççe Hollandaca
Afrikaanca
Hint-İran
İRAN HİNT-ARİ DİLLERİ
Osetçe (Sanskritçe)
Kürtçe
Farsça
1 1 1
Beluci Kuzeybatı Batı-Güneybatı Orta bölge Doğu
Tacikçe Pencapça Gucarati Rajastani Assami
Peştuca Landa Marati Bihari Bengali
Sintçe Konkani Hindi-Urduca Oriya
Pahari Maldiv
Dardik Singalaca
78 DİLİN TARİHi
Yaz ı l ı Dil
Kim olduğu bilinmeyen bir Sümer, yaklaşık 4000 yıl önce bir
tabletin üzerine "Eli ağzına uygun hareket eden katip, gerçek
katiptir" diye yazmıştır. Aslında bu söz yazının özünün ne oldu
ğunu ortaya koymaktadır. 1 Yazı, sessiz resimlerin tedrici evrimiy
le oluşmamıştır. İnsan konuşmasının görsel ifadesi olarak birden
doğmuş ve bu niteliğini günümüze kadar da korumuştur. Hatta
bir çakalı ölümsüzleştiren yak. M.Ö. 3400'e ait en eski Mısır hiye
roglifi, okuyucularının aklında 'çakal'ın Mısır dilindeki karşılığını
çağrıştırmış olmalıdır.
Yazıyı tek başına bir kişi 'icat etmedi'. Yazı, Mısır'dan İndus
Vadisi'ne uzanan geniş coğrafyada, belki de çetele tutma ve tas
nif etme sisteminin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Bir tacir ya da
bir memur, belirsizliği azaltmak için sayılan, ölçülen veya tartılan
eşyaların resimlerini çizerek çetele tutmayı ya da tasnif etmeyi ge
liştirdi. Bütün erken gliflerin ( 'hiyeroglif' sözcüğünün kısaltılmışı)
basit resimlerden oluşmasına rağmen, bunların en gelişmemişi bile
doğrudan dilden alınan bir ses değerini temsil ediyordu.
Yazılı dilin en temel modeli, birçok geçiş varyantını ve kombi
nasyonu (karışık yazılar) bulunan üç genel yazı türünü barındırır: 2
82 DİLiN TARİHİ
Afro-Asya Yazısı
S vehd sesleri, çengel işareti ve uzun saplı bir topuz ile gösterilir.
Böylece shd 'aydınlat' kelimesi oluşur. Güneş işareti, bir belirtici
olarak aynı anlama gelir. Sepet, 'sen' kelimesini gösteren eril
son ektir. Dolayısıyla: 'Aydınlat.'
Aşağıdaki iki belirtici yan yatmış bir kapı (öyleyse o, aynı za
manda açıktır) ve bir çubuğu tutan ön koldur ('çaba'yı gösterir).
� Yine boynuzlu bir engerek yılanı (eril) 'onun' demektir, iki çap
\\ \\ raz çizgi gözlerin iki tane olduğu anlamına gelir (yukarıdaki iki
gözle ilgili olarak).
� "* ... A A
� a °AıN'1'8� 8 B
1 'T ) J > /1 r CG
6Q .c.. <> a /:; D
� H 3 1 .J E E
'1 Y 'lr d J F
J: r .r Il z
� B O El H J:I H � H H
0 @©0 6 0
ı 3ı lp IJ
1 ::ı\ K K
1 '1 il\ N N
I $ -:X. Bl .= � J.
o 0 0 o o
7 71)1 rr p
f"' r M /\/\
cp � ? [F; q Q
vv � � nu � s
..,.. i 1 T T
'"\ Y V V y UVWY
cµ o <P
+ .x x x
[doğdu] ' sözünde olduğu gibi yüzlerce birleşimden oluşur ( Şekil 9).
A, + B > C
Asya Yazıları
l_ "yukarı" ve T "aşağı"
1 O Çin yazısı.
YAZILI DİL 99
Çin yazı sistemini benimseyen pek çok Asya halkı arasında Ja
ponlar, belki de en büyüleyici değişiklikleri yapan halktır. M.S. ilk
birkaç yüzyılda, Japonya'nın orijinal Aynu halkını yerinden eden
ve kendi yazılarına sahip olmayan Japonların bilginleri, anakarada
Çin yazısını öğrendiler ve daha sonra Japon politik ve dini metin
lerini yazmak için Japon sarayında kullandılar. Çince tek heceli
kelimeler hızla Japon kültürüne girdi ve çok sayıda eşsesli kelime
ortaya çıktı. Bir Çin glifi ya da kanji hem Çince-Japoncada hem
de yerli Japoncada çok çeşitli şekillerde telaffuz edilmeye başlandı.
Çin yazısı, çok heceli (Çince gibi tek heceli olmayan), çekimli (gra
meri yansıtmak için kelime sonlarının değişmesi) Japon diline pek
uygun değildi. Söz konusu yazı Çinceye uygun olarak üretilmişti,
oysa Japonca Çinceden çok farklı bir dildir. İlk birkaç yüzyılda,
Japoncayı Çin yazısından okumak çok yavaş, zahmetli ve kafa ka
rıştırıcı bir işti.
Bu sebeple, 1 000 yıldan uzun bir süre önce, Japon katipleri,
yalnızca kendi sesleri için birkaç düzine Çin glifi seçerek, beş ünlü
yü (a, i, u, e, o) ve 41 ünsüz-ünlü (ka, ki, ku vs.) heceyi gösterecek
şekilde bunları sadeleştirdiler. 33 Bu gliflerle 46-gliflik hece yazısını
oluşturdular. Söz konusu hece yazısından iki ayrı hecesel Japon
kana yazısı ortaya çıktı. Bunların her biri 48 glife sahiptir. Bu iki
yazının daha önemli olanı, hiragana, sekizinci ya da dokuzuncu
yüzyıla gelindiğinde geliştirilmişti ve Çin kanji köklerine (kökler,
hemen hemen her zaman Çince gliflerle yazılır) gelen gramatik so
nekleri sağlar, sözdizim işaretlerini sağlar ve özellikle küçük harfli
yazılarda, okuyucuya kolaylık sağlamak üzere açıklayıcı işaretlerle
kanji'yi daha anlaşılır kılar. Bu yazılardan ikincisi katakana, on
ikinci yüzyıl dolaylarında, hiragana'nın basitleştirilmiş bir versi
yonu olarak geliştirildi ve öncelikle yabancı kelimeleri, yansıma
kelimelerini (anlatılan şeyin sesini taklit eden kelimeleri) ve diğer
kelimeleri fonetik olarak yazmak için kullanıldı.
Bugün Japonca bir metin yazılırken, üç Japon yazısı da -logog
rafik kanji ve hecesel hiragana ve katakana- aynı anda kullanılır.
Belirli alanlarda standart kullanımın çok da kesin olmayan kural
larına uyulur. Özellikle kanji orijinal Çince anlama ve telaffuza
YAZILI DiL 1 01
Mezoamerikan Yazı
tici gibi birçok değeri gösterir; aynı ses pek çok farklı glifle temsil
edilir ve aynı zamanda bir glif birçok sese işaret eder. Bu, bir glifin
aynı zamanda hem logografik ( bir morfemi ya da bir nesnenin tam
ismini ifade eder) hem de hecesel (ayrı telaffuz edilmek suretiyle,
tasvir edilen nesnenin ilk hecesini ifade eder) olmak üzere ikili bir
işleve sahip olduğu anlamına gelir.
Mayalar, kutsal kitaplarında ya da el yazması kitaplarında, glif
leri (M.Ö. 3 . yüzyıldaki Çinliler gibi) mürekkep ve kıl fırça kul
lanarak, (M.S. 2. yüzyılın Çin kağıtları gibi) dövülmüş ağaç ka
buğundan yapılan, alçıyla aharlanmış sayfalar üzerine yazarlardı.
Mayalar glifleri, dikey sütunlar halinde kaydederler, üstten alta'
( Çin yazısı gibi) ve ikili bir şekilde soldan sağa okurlardı. 3 7 Glif
bloklarında iki ya da daha fazla glif vardır ( Çin yazısı gibi). Örne
ğin, Maya hükümdarı Pacal'ın ismini yazmak için diğer olasılıklar
arasında, yukarıda yazılan 'efendi' glifleriyle bir pacal "kalkanı"
çizilebilir ve pa-ca-la hece glifleri sağa eklenerek ismin telaffuz
edilmesini sağlar (Çince 'fonetiği' gibi).
Klasik Maya döneminde (M.S. 250-900), büyük ihtimalle,
ortafama Maya erkeği ve kadını, renkli bir şekilde boyanmış bir
dikilitaş üzerindeki tarihi, isimleri ve olayları okuyabiliyordu.
Yazı, yerli toplum ve dil üzerinde doğrudan ve derin bir etkide bu
lunmuş olmalıdır. Sadece dikilitaşlar değil, aynı zamanda benzer
biçimde yazılmış ve parlak renklerde boyanmış büyük kamusal
abideler de, güçlü Maya hükümdarlarının görkemli yaşamlarını
ve şecerelerini bildirirdi. Bu anlatılar, modern anlamda " olaylara
dayanan tarih" değil, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, lider
liği pekiştirmek, ihtişamı sergilemek ve iktidarı meşrulaştırmak
için birer propaganda aracıdır. 3 8 Seramikler de glifler ile süslenirdi
ve kakao içtikleri kapların, mezarların ve diğer nesnelerin üzerin
de tasvirler yer alırdı.
Ayrıca vaktiyle Maya kraliyet kütüphanelerini süsleyen kalın
yapraklı kutsal kitaplardan binlercesi vardı. 1 6. yüzyılda İspanyol
istilasıyla Maya yazınının toptan yok edilişinin ardından, yalnızca
dört Maya kutsal kitabı mucizevi bir şekilde kurtulmuştur. Bu ki
taplar, ritüellerden ve astronomik tablolardan oluşan post-klasik
1 04 DİLİN TARİHİ
Soyağaçları
dilleri gelişip yaygınlaşır, zayıf toplumların dilleri ise yok olur; yani,
onların yerini yabancı bir dil alır. Diller her zaman o dilleri konu
şan topluluklar kadar, hatta belki de daha fazla yok edilmişlerdir,
çünkü insanlar kendi hayatlarını vermektense dillerini bırakma
yı tercih etmişlerdir. Avrupa birbiri ardına pek çok dil dalgasına
maruz kalsa da, Avrupalıların genetik profili 50.000 yıl boyunca
neredeyse hiç değişmemiştir. Nüfuzlu ve hakim lehçeler ve diller
benimsendi, etkisiz veya tehlikeli lehçeler ve diller ise terk edildi.
Tarih boyunca hep böyle oldu, bugün böyle oluyor ve yeryüzünde
tek bir dilin hakimiyeti oluşana kadar da tüm dillerin gidişatını bu
süreç belirleyecektir. Şu anda yüzlerce küçük dilin yerini, Endonez
ya'nın Bahasa dili, Mandarin Çincesi, İngilizce, İspanyolca ve çok
az sayıda başka dil alıyor. Gelecek yüzyıllarda, dünyada geçmişte
görülen muazzam dil çeşitliliği kesinlikle görülmeyecek.
İnsan dillerinin tarihi, dil değişiminin de öyküsüdür. Dünyanın
her yerinde ve her çağda dillerin ilişki ve değişim tarzlarına ilişkin
birtakım genellemeler yapılabilir: 1
• Bir dil ailesinin anavatanı -yani, köken dilin [parent langu
age] konuşulduğu bölge- her zaman değil, ama genel olarak
o dil ailesine mensup dillerin konuşulmakta olduğu bölge
lerden biridir.
• Köken dil içerisindeki ilk farklılaşmalar, her zaman değil,
ama genel olarak anavatanın yakınlarında oluşur. Bu ne
denle, en büyük dil çeşitliliği genellikle anavatanın yakının
da ve en sınırlı dil çeşitliliği de anavatandan en uzak bölge
de görülür.
• Diller arasında sistematik benzerlikler tesadüf olarak nite
lenemeyecek kadar büyükse, aralarında tarihsel ilişki var
demektir.
• Kardeş diller, köken dilden benzer yeniliklerle farklılaşmış
tır ve bu köken dil ya da proto-dil, gerçekten de iki ya da
daha fazla bağımsız dilin birleştiği dilsel bir alan olabilir.
• Kardeş diller arasındaki farklılaşmanın küçüklüğü, her za
man değil ama genel olarak köken dilden ayrı, daha kısa
ortak bir gelişmeyi ifade eder.
SOYAGAÇLARI 111
me), sözcük sonundaki sesin veya harfin düşmesi, orta ses düşmesi
(ortadaki bir harfin ya da hecenin çıkarılması), benzeşme, göçüşme
( bir ses ya da harfin yer değiştirmesi), başka bir dilden alıntı, düz
leşme, genleşme, daralma, vb (bkz. Kaynakça) .
Bütün b u süreçler v e değişimler aşağıda örnek olarak inceledi
ğimiz aile ağaçlarında meydana gelmiştir.
Kelt Dilleri
C1
İtalik Diller
Germen Dilleri
Bantu Dilleri
gövdesi'nden (göreli bir kavram) ayrılmış, art arda bir dizi kardeş
dil ortaya çıkmıştır.
Bu yoruma göre, ilk olarak Nen-Yambassa dili doğmuştur. Daha
sonra Myene-Tsogo dili oluşmuş, ardından Biyoko dili ortaya çık
mıştır. Yaklaşık olarak M.Ö. 1 1 20'de Kuzey Zaire'nin Aka-Mbati
dilleri, güneybatı dillerinden ayrılmış ve bu dilleri konuşan toplu
luklar çeşitli yerler dağılmıştır. Yaklaşık iki yüzyıl sonra Batı Ban
tu'nun 'ana gövdesi' iki ayrı dil ailesine bölündü: Güneybatı Bantu
ile Savanna. Savanna ailesine, Kongo dilleri ve Gabon-Kongo dil
leri de dahildir. M.Ö. yak. 580'de, Buan-Soan dilleri ayrıldı. Buan
dili bir buçuk yüzyıl sonra kendi içinde farklılaştı. M.S. yak. 1 70'te
Biran dilleri, Buan dillerinden ayrıldı ve bu alt grubun en uzak do
ğudaki kolu haline geldi. Batı Bantu dillerinin ilk yayılması, M.S.
330 civarında Savanna'da Güney Maniema dil kolu, komşu Batı
Bantu dillerinden farklılaşınca sona erdi. Bantu dilleri, ancak M.S.
ikinci binyıldan itibaren hızla Afrika'nın doğu ve güney sınırlarına
doğru yayıldı, bu süreçte karşılaştıkları yerli dillerin yerini aldı.
Bantu dillerinin bu şeceresi, çok yakın bir zamanda, yazılı dil
bulunmadığı için, leksikoistatistiksel karşılaştırmaya dayanan bir
yeniden inşayla ortaya atılmıştır. Bu yönteme göre, bütün dilsel de
ğişimlerde olduğu gibi, belirli yeniliklerin başka yeniliklerden daha
önce meydana gelmesi gerekir. 2 7 Bu şecereye, belirli diller ile zaman
içerisindeki gelişimleri arasındaki ilişkileri saptamaya yönelik, söz
dağarı incelemesine dayanan istatistiksel hesaplamalar eklenmiştir.
Bu, glottokronoloji olarak adlandırılır ve leksikoistatistik kadar
spekülatif bir dilbilim yöntemidir. Bu yöntemin formülü, uzun bir
yazılı tarihe sahip dillerde gözlenen bir olguya dayanır: Temel söz
dağarı sabit bir hızla değişir. Glottokronolojiyi savunan uzmanlara
göre, bu formüle dayanarak, herhangi bir leksikoistatistiksel ora
nın ( benzer diller arasında seçilen temel kelimeler karşılaştırılarak
hesaplanır) kaç yıla tekabül ettiği saptanabilir.
Ne var ki sözcük değişim oranları sabit değildir. Bunun nedeni,
yeni bir teorinin ileri sürdüğü gibi, dillerin uzun denge dönemle
ri geçirmesi olabilir. Böyle bir dönem boyunca değişiklikler, dilin
yayılmasından, iç düzenlemelerinden ya da dil yakınsamalarından
SOYAGAÇLARI 1 27
Çin Dilleri
Polinezya Dilleri
lir: çok az sayıda ünsüz, basit tek heceli ve iki heceli sözcükler, sık
kullanılan ikilemeler (hulahula gibi) ve grameri göstermek için çok
sınırlı sayıda tanımlık. Bundan başka, Polinezya dillerinde meyda
na gelen değişiklikler, genellikle tek aşamalı ünsüz değişimlerin
den ibarettir: Örneğin k sesi, gırtlaksı ng veya n sesine; t sesi k
sesine dönüşmüştür. Bunlar, nitelikleri bakımından lehçe yaratan
değişikliklerdir, dolayısıyla Polinezya dillerini konuşanların hepsi
birbirleriyle kolaylıkla anlaşabilir. Polinezya dillerinin olağanüstü
muhafazakarlıkları ve homojenlikleri, muhtemelen ada grupları
nın çoğu arasında birkaç yüzyıl öncesine kadar devam eden etkin
ticaretin de bir sonucudur.
Çoğu dil ailesinin tersine, Polinezya ailesinde hiçbir dil konu
sunda aidiyet tartışması söz konusu değildir. Buna karşılık bu dil
ailesinde, dil ile lehçe arasına ayrım çizgisi çekmek zordur. Çünkü
kolayca anlaşılabilen, az sayıdaki küçük fonolojik farklılık hariç,
neredeyse aynı söz dağarını paylaşan çok sayıda benzer dil bulun
maktadır. Örneğin, 'ev' kelimesi, Samoacada fale, Tahiticede fare,
Rapanui (Paskalya Adası) dilinde hare, Maori dilinde whare ve
Hawaicede hale'dir. Günümüzde Batı Pasifik'teki Solomon Adala
rı'ndan Güneydoğu Pasifik'teki Paskalya Adası'na kadar uzanan
bölgede konuşulan yaklaşık 36 Polinezya dili vardır. Bu dillerin
tümü, yaklaşık 3500 yıl önce anavatanlarından ayrılıp izole du
ruma düşen bir topluluğun dilinden gelir. Söz konusu topluluk,
anavatanla yalnızca ender olarak sınırlı temas kurmuştur. Bu ben
zersiz kültür ve dile, Batılılar binyıllar sonra Yunanca poli ('çok')
ve nesos ('ada') kelimelerinden yola çıkarak 'Polinezya' vermiştir.
Proto-Polinezya dili, kardeş dili proto-Fiji dilinden ayrıldıktan
sonra, muhtemelen Tonga'da uzun, izole bir gelişme süreci geçir
miştir. 30 Polinezya'nın tarihi boyunca, dilsel farklılaşmanın nedeni,
her zaman, Polinezya dilini konuşanların bir adadan ya da takı
madadan bir başkasına göç etmeleri olmuştur. Yeni adaya veya
takımadaya yerleşen topluluk dilsel sürekliliğini korumuştur, çün
kü adaya sonradan gelen sınırlı sayıdaki nüfus kendi dilini adanın
yerleşik toplumuna dayatamazdı. Proto-Polinezya dili, Tonga'da
M.Ö. ikinci binyılda iki dil ailesine bölündü: Proto-Tonga dili
SOYAGAÇLARI 1 33
hale geldiğini ortaya koyar. İtalik dillerin tarihi, küçük bir kardeş
dilin ( Latincenin) büyük, ama homojen bir aileyi (Roman dillerini)
nasıl doğurduğunu, bu ailenin fonoloji ve söz dağarının binlerce yıl
sonra bile köken dilden faydalanmaya nasıl devam ettiğini gösterir.
Germen dilleri, İtalik dillerin aksine bir gelişme göstererek büyük
ölçüde çeşitlenmiş ve parçalı hale gelmiştir. Germen dillerinden İn
gilizce, önce İtalik dillerin büyük etkisinde kalmış, ama daha son
ra dünya dili konumuna yaklaşmıştır. Bantu dili, Orta Afrika'nın
batısında az sayıdaki koldan çok sayıda dil doğurmuş, daha sonra
son binyılda, Doğu ve Güney Afrika'nın büyük kısmına yayılmış
tır. Çincenin başlıca özellikleri, belki de sosyal konformizmin ve
binyıllar boyunca etkisini gösteren politik merkezileşmenin sonucu
olan tekbiçimliliği ve istikrarıdır. Polinezya dilleri, tarihöncesinin
en fazla yayılan dil ailesi olacak kadar yayılmıştı. Aynı zamanda
belki de dünyanın en muhafazakar dil ailesi haline gelirken, bugün
büyük dillere boyun eğme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Büyük eğilimler binyıllar süren gelişmelerde kendilerini gösterir.
Örneğin bu dillerin pek çoğu, çekimli dil türünden ( bireşimcilik)
izole türe (ayrışımcılık) dönüşmüştür; yani proto-dilde, grameri
göstermek için kelime sonekleri kullanılmış, fakat proto-dilden
türeyen dillerde, bu sonekler düşmüş ve yerlerine tanımlık ya da
edatlara dayanan sabit sözdizim geçmiştir. Hemen hemen tüm dil
değişimleri döngüseldir, yani diller çekimli, bitişken ya da izole
dönemler geçirmiştir ve temel niteleme (fiil ekleri), bağlı niteleme
(özne/nesne ekleri) ve katı sözdizimsel düzen arasında gidip gel
miştir. Mısır dili, yaklaşık 3000 yıl içinde, çekimli dilken bitişken
dile dönüşmüş, daha sonra tekrar çekimli bir dil hale gelmiştir. Bü
tün dillerin geçirdikleri tipolojik döngüler birbirine çok benzer. 32
Bazı dil öğelerinin diğerlerinden daha kolay değiştiği bir de
ğişim hiyerarşisi vardır. Fonolojik değişim en sık gerçekleşen dil
değişimidir. Semantik değişim de nispeten hızlı gerçekleşir. Morfo
lojik değişim ise daha az sıklıkta meydana gelir; kelime türetmede
sistematik değişim ve gramer yapılarında, özellikle kiplerde deği
şimler ( Latincedeki puer, pueri, puero, puerum gibi) genelde daha
seyrek görülür. Nadir gerçekleşen değişimlerden biri sözdizimde
1 36 DiLİN TARiHİ
Hindistan
Yunanlar
M.Ö. yak. 400
-ı
Yunanca gramer, fonetik, - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
1
Romalılar
M.Ö. yak. 1 00
1
morfoloji, sözdizim 1
1
1
1
1
1
1
Latin Ortaçağı 1
16.-17.
1
yüzyıllar
Yunanca, Latince ve
İbranice dışındaki
gramerler ve sözlükler
18. yüzyıl
Dil ile ilgili felsefi çalışma,
Sanskritçenin etkisi
19. yüzyıl
Karşılaştırmalı ve tarihsel
çalışmalar
Yeni Gramerciler
1
20. yüzyıl
Yapısal ve eşzamanlı
çalışmalar,
Sesbirimbilim, Üretimsel
Gramer,
Bilişimsel Dilbilim
Hintliler Çinliler
M.Ö. yak. 800 M.Ö. yak. 1 1 00-900
Sanskritçe Gramer, Betimleyici Fonetik, Çince sözlük
Fonoloji, Semantik
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _.
M.S. 489
Çince tonlama analizleri,
Vezin çalışmaları
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - _ _ _ _. 1 1 . yüzyıl
Kafiye şemaları
1 7. yüzyıl
Çin lehçebilimi
19. yüzyıl
Çincenin transliterasyonu
1 42 DiLİN TARİHİ
Yunanistan
odaklıydı, yani bir metnin harfleri ile konuşma dilinin sesleri ara
sında (aslında mevcut olmayan) bir ilişki olduğunu farz ediyordu.
(Harfler ile sesler arasında ilişkinin gerçek niteliği, modern döneme
kadar anlaşılamamıştır. ) Yunanların fonetik anlayışı öznellikten ve
şiirsel yorumlardan kurtulamamış, Hindistan dilbiliminin tasvir
edici analiz düzeyine hiçbir zaman ulaşamamıştır.
Eski Yunanların gramer analizleri ise yüksek standardı tut
turmuştu. Bu analizlerin sistemi ve terminolojisi daha sonra ör
nek alınmıştır. Esas itibariyle Atina bölgesinin yazılı Yunancasına
dayanan Yunan gramer açıklamaları, yüzyıllar boyunca Latince
öğrencilerinin aşina olduğu sözcük çekim modelini varsaymıştır:
amo 'ben severim', amas 'sen seversin', amat 'o sever' vb. Fakat
klasik morfoloji morfem teorisinin yerini tutmadığından, yalnız
ca 'sözcük düzeyi'ne saplanıp kalan Yunan dilbilimi, Hindistan'ın
yüzyıllar önce ulaştığı kavrayış düzeyine ulaşamamıştır. Fonolojide
de alfabedeki harflerin telaffuzuna saplanıp kalınmıştır, bu yüzden
Yunan dil incelemeleri esas olarak yazılı dilin -konuşma dilinin
değil- tasvirinden öteye gidememiştir. Yine de Yunanlar, özellikle
Platon'un ve Aristoteles'in eserleriyle, ilk defa bir Avrupa dilinin
özelliklerini ve süreçlerini tasvir eden bir dilbilim terminolojisi
oluşturmuş, böylece 'isim' ve 'fiil' gibi son derece yararlı sözcükler
kullanılmaya başlanmıştır.
Yunan dilinin en eski betimleyici incelemesi, M.Ö. 1 . yüzyılın
başlarında Dionysios Thrax'ın yazdığı Tekhne Grammatike adlı
eser, 1 3 yüzyıl boyunca sözdizim dışındaki bütün dil konuları
hakkında temel metin olarak kabul edilmiştir. Bu esere yazarın
kısa, öz ve yalın üslubunun yanı sıra, o dönemde gramerin esas
konusu sayılan dilsel düzenliliklerin abartılı sunumu damgasını
vurmuştur. Latin gramercileri üzerinde büyük etkisi olan Apollo
nios Dyskolos, M.S. 2. yüzyılda İskenderiye'de Yunanca sözdizim
hakkında ( bildiğimiz kadarıyla ) ilk kapsamlı teoriyi ortaya atmış
tır. Apollonios sözdizim tanımını iki sütun üzerine kurmuştur: -
isim ve fiil. Ayrıca gramerin isim ile fiil arasındaki ve bunlar ile
diğer sözcük türleri arasındaki ilişkilerden ibaret olduğunu sapta
mıştır. Bu teorisiyle Apollonios, çok sonraları bulunan sözdizim
DİLiN BİLiMİNE DOGRU 1 45
Romalılar
eleştirel yaklaşan ilk Latin yazar, üretken, çokyönlü bir alim olan
ve eserleri günümüze kadar gelen Marcus Terentius Varro'dur
(M.Ö. 1 1 6-27). Varro, orijinali 25 ciltten oluşan De Lingua Lati
na adlı eserinde -yalnızca beş-on kitap ve bazı bölümler günümü
ze kalmıştır- dilbilimdeki anomali-analoji tartışmasını uzun uzun
ele alır, aynı zamanda Yunan üstatlarını taklitle yetinmeyerek La
tincenin yapısına ve daha önceki aşamalarına ilişkin özgün fikir
ler ortaya koyar. Varro'nun bol örnek vererek incelikli bir şekil
de kaleme aldığı ve etimoloji, morfoloji ve sözdizim bölümlerine
ayırdığı eseri, Yunanistan'ın en iyi çalışmalarıyla boy ölçüşecek
niteliktedir. Antikçağ'da tarihsel dilbilim bütünüyle ihmal edil
mişti, dolayısıyla eşzamanlı ve artzamanlı değerlendirmeler iç içe
geçiyordu. De Lingua Latina'da da bu eksiklik göze çarpar, ama
Varro tek bir kökten türeyen kelimeleri ve çekimleri inceleyip ano
mali ve analoji lehinde ve aleyhinde argümanları değerlendirerek
uzlaştırmacı bir çözüm sunar; onun yaklaşımında bir dilin kelime
türetme ve çekim yapma yapısı da, kelimelerin anlamları da göz
önüne alınır.
Eğer fikirleri, daha önce yaşamış bilinmeyen bir yazardan
alınmamışsa, Varro'nun, yaşadığı çağ için son derece yaratıcı ve
yenilikçi bir düşünür olduğunu söyleyebiliriz. Varro, sözcüklerin
('üretmek' sözcüğünden 'üretim' sözcüğü gibi) türemiş biçimleri
ile ('üretilir' sözcüğü gibi) çekimli biçimleri arasında ayrım yaptı
ve çekimli biçimlerin doğal olduğunu, türemiş biçimlerin ise doğal
olmadığını ve daha sınırlı sayıda olduğunu ileri sürdü. Varro'nun
Latince kelimeleri morfolojik sınıflandırması da son derece özgün
dü. Varro Yunanların aksine, Latincenin ve Yunancanın başlıca
kategorileri olan hal ve zamanı basitçe kabul etmedi ve bunun
yerine çekim biçimlerine göre, isimler (hal çekimi), fiiller (zaman
çekimi), ortaçlar (hal ve zaman) ve zarflardan ( ne hal ne de zaman)
oluşan dört kategori oluşturdu: Varro, her kategorinin özgül işlevi
ni saptadı. İsim kategorisindeki kelimeler şeyleri adlandırır. Fiiller
bildirimde bulunur. Ortaçlar öğeleri birbirine bağlar (önceki iki
öğenin de sözdizimini paylaşır) ve zarflar bütün bunları destekler.
Varro, basit ortak bir köke dayanarak çok farklı kelimeler türe-
DİLİN BİLiMİNE DOGRU 1 47
Arap Dünyası
Çin
İlk Çince sözlük M.Ö. 1 1 00-900 gibi erken bir tarihte hazırlan
mıştı, ama Çinlilerin dil analizleri, söylenen sözcüğün hece-fone
tik gliflerle en doğru temsili konusuna yoğunlaşmıştı. 1 4 M.S. 489
yılında, Çince ses tonları söylenen hecelerin bileşenleri olarak ilk
kez sistematik bir tarzda tespit edildi. Bu tespiti, belki de alfabetik
yazıya aşina olan Budist rahipler yapmıştır. 1 1 . yüzyılda, ilk hece
leri sütunlarda ve son heceleri satırlar halinde düzenlenmiş Çince
uyak tablolarıyla daha fazla fonolojik analiz yapılmıştır. Söz ko
nusu tablolar, doğal fonotaktik (ses dizilişiyle ilgili) kısıtlamalar
dan dolayı konuşma dilinde görünmese de, Çincede orta ve son
hecelerin potansiyel özelliklerini ve vurguları ortaya çıkarır. Uyak
tablolarının ilk hecelerinin telaffuza göre tam olarak düzenlenme
sinde ve diğer özelliklerinde Sanskrit dilbilimcilerinin etkilerinin
olduğu açıktır.
Çinlilerin kullandığı yazı türüne uygun olan bu sözde-prozodik
(yani, nazım şekilleri ve vezinle ilgili) fonolojik analizler, Ortaçağ
ve modern dönemdeki Çin dilbilim araştırmalarının temeli olarak
kaldı. Çinli uzmanlar önceleri klasik Ortaçağ Çin edebiyatını ele
almış, bu daha sonra Pekin Mandarincesi ve diğer Çin dilleri üze
rinde durmuşlardır.
1 7. yüzyılda Çin'in dört bir tarafına seyahat edip karşılaştığı
çok sayıda dil ve lehçeyi inceleyen lehçebilimci Pan-lei'nin çalışma
ları dikkate değerdir.
Çin dilbilimi, Hindistan'ın daha M.Ö. birinci binyılda ulaştığı
veya Batı'nın sonradan eriştiği bilimsel inceleme düzeyine hiçbir
1 50 DİLİN TARiHi
Latin Ortaçağı
1 9. Yüzyıla Kadar
de açıklanan bir genel gramer teorisi olarak ele alındı. Port Royal
gramercilerinin amacı, insan düşüncesini aktarma açısından bütün
gramerlerin özünde bir olduğunu ortaya koymaktı. Bu hedefe ulaş
mak için başka şeylerin yanı sıra, dokuz klasik sözcük sınıfının
semantik açıdan kökten bir yeniden yorumuna giriştiler, örneğin
zarfları yalnızca yapısal olarak kısaltılmış edat öbekleri olarak ni
telediler. Port Royal gramercileri, Yunanca, Latince, İbranice ve
modern Avrupa dillerine dayanarak genel bir gramer yazmaya bile
giriştiler. Böylesi bir kuramsal varsayımın gerçekliğe uygun oldu
ğuna inanıyorlardı
1 8 . yüzyılda dile ilişkin spekülatif değerlendirmeler, genel bir
felsefi çerçevede dilin kökeni ve gelişimi üzerine yoğunlaştı. Fran
sız filozoflar Condillac ve Rousseau, jest ve seslenmelerden yola
çıkarak dilin kökeninin doğanın taklidinde yattığını, daha sonra
soyutlamaların ve karmaşık gramerin bu çok basit ünlemlerden
gelişmiş olabileceğini ileri sürmüştür. Alman Johann Gottfried
Herder, insan dilinin, insan düşüncesiyle birlikte, çeşitli evrim aşa
malarından geçerek geliştiğini savunmuştur. Herder, işitme duyu
sunun dili doğurduğuna ve dil geliştikçe diğer duyuların da 'basit
bir söz dağarcığının' oluşumuna katkıda bulunduğuna inanıyordu.
Aristoteles felsefesinin takipçisi olan ve Herder gibi ayrı dillerin
kendine özgü nitelikleri bulunduğunu kabul eden James Harris,
iki evrensel 'unsura,' yani fiillere ve isimlere dayalı bir dil teori
si geliştirdi. Harris, dilin başlangıcından beri bu unsurların bütün
gramerlerin temeli olduğuna inanıyordu.
Edinburg'lu Lord Monboddo (James Burnett) da, Of the Ori
gin and Progress of Language adlı sekiz ciltlik incelemesinde, dilin
tarihsel gelişimi üzerinde durmuştur. Toplumu dil oluşturmanın
önkoşulu saymış ve kendi dönemine ait 'ilkel' dillerin -Yunanca,
Latince ve İbranice ile kıyaslandığında- yetersiz olan soyut sözcük
ve gramer düzeni eksikliği gibi nitelikleriyle insanlığın 'ortak kö
ken dili'nin özelliklerini gösterdiğini ileri sürmüştür. (Bugün, yaşa
yan hiçbir dilin diğerlerinden daha 'ilkel' olmadığı ve dolaysız ge
reksinimleri karşılama bakımından her dilin aynı derecede yeterli
olduğu kabul edilmektedir. ) Lord Monboddo'nun bu yaklaşımı,
1 56 DİLİN TARİHİ
1 9. Yüzyıl
20. Yüzyıl
ler için, telefon temelli bilgi sistemleri için, büroda yazdırma sis
temleri vb için- büyük ticari pazarları olan bilişimsel dilbilimin
uygulamalı alanlarıdır. Bundan başka, maliyeti en aza indirmek ve
verimliliği azami düzeye çıkarmak için insan yerine bilgisayar kul
lanılarak metinler oluşturulmakta, yönetilmekte ve sunulmaktadır.
Yardımlı metindeki metinsel bilginin sunulması, standart (yani
doğrusal) metin ihtiyacının ortadan kaldırılması şu anda bilişimsel
dilbilimde en büyük tartışmalardan biridir.
Bilişimsel dilbilim, dünya çapında çalışmasına ve hizmet sağla
masına tahsis edilmiş enstitüleriyle, seminerleriyle, araştırma mer
kezleriyle ve özel kurumlarıyla artık temel bir araştırma alanıdır.
Bu disiplin, şu anda dil biliminin en dinamik ve en yararlı kolu
olarak giderek büyümektedir.
Dil araştırmaları, uzun ve zengin bir geleneğe sahiptir. Hindis
tan'ın Sanskritçe uzmanları, M.Ö. birinci binyılın ikinci yarısında
dilin doğasına ilişkin şaşırtıcı derecede derin bir kavrayış kazan
mışlardı. Eski Yunan ve Romalı uzmanlar kendi dillerini sağlam
bir şekilde düzenlediler ve gruplandırdılar. Ayrıca, 2000 yıldan
fazla bir süre boyunca pek çok yapıyı, hatta 'barbarların' yapıları
nı destekleyen gramer bilgilerinin temellerini attılar. Ortaçağ'a ait
'spekülatif gramer' Priscianus'un Latince çekimlerini Aristotelesçi
felsefe ile birleştirdi. İbranice ve diğer dilleri inceleyen Rönesans,
Yunanca ve Latincenin gözlemlenen tüm dil olgularını açıklama
dığını ortaya koydu. 1 8 . yüzyılda sözlükler hazırlandı ve dilin kö
kenleri hakkında sorular ortaya atıldı ve 20. yüzyılda buna cevap
lar verildi ve süreç içinde dilbilim oluşturuldu. 20. yüzyıl, dilin ola
nakları konusunda bambaşka pencereler açan, heyecan verici yeni
dil kuramlarıyla ve yeniliklerle doludur. Bu yüzyıldaki, morfemden
bilgisayar üretimli dillere dek uzanır.
Dilbilim, insanın bilgi hazinesine son derece büyük katkılarda
bulunmuştur. Diğer disiplinler, tarihsel dilbilimcilerin çok önce
keşfettiklerini ancak şimdi onaylayabilmektedirler. Örneğin, dil
karşılaştırmaları, Fincenin Kuzey Asya'nın Ural kolundan olduğu
nu on yıllar önce tespit etmiştir; kalıtım bilimciler, şu anda Finlerin
Asyalı olduğuna dair 'keşiflerini' duyurmaktadırlar, Asya'da çok
DİLİN BİLİMİNE DOGRU 1 71
Topl u m ve Dil
Sümer kralı Gılgameş yaklaşık 4000 yıl önce "ismimi ünlü in
sanların isimlerinin yazılı olduğu yere yazdıracağım" diye övünür
ken, aynı zamanda toplumun başlıca dil kullanımlarından birine
işaret etmiştir: birinin konumunu tanıtması. Toplumun büyük ve
küçük konuları her zaman dil kullanımına yansımıştır. Zaten eski
Mısırlılar, "sözün, düşüncenin babası" olduğunu kabul ederek di
lin toplumsal evin malzemesinin hem temeli hem de inşası oldu
ğunu belirtmiştir. Toplumun nihai mimarisi ve yeniden biçimlen
dirilmesi dille ölçülür. Dil insanın tüm eylemlerine ses verir, bunu
karmaşık ve incelikli yollarla gerçekleştirir. 1 Uluslararası ilişkiler
den özel ilişkilere kadar sosyal etkileşimin pek çok katmanı dil
aracılığıyla yürütülür, etkin kılınır ve güçlendirilir.
Dil yalnızca nereden geldiğimizi, neyi benimsediğimizi ve kime
ait olduğumuzu bildirmekle kalmaz, aynı zamanda, kendi bireysel,
cinsel ve etnik haklarımıza sahip çıkıp yatırım yapmamız, toplu
mun talepleri arasında yolumuzu bulmamız ve başkalarına ne iste
diğimizi ve isteğimizi hayata nasıl geçireceğini bildirmemiz gibi ko
nularda taktik ve stratejik olarak kullanılır. 2 Tarih boyunca insan-
1 74 DİLİN TARİHİ
Dil Değişimi
İngilizcede bölünen mastar (split infinitive), mastan oluşturan sözcükler ("to" ve fiil)
arasına bir sözcük girmesidir. Örneğin "to boldly go where no man has gone before"
cümleciğinde "to" ile "go" arasında "boldly" kullanılmıştır. Yazar burada, bu kullanı
mın, birçok dil otoritesi tarafından uzun zaman standart İngilizceye aykırı sayıldığın
dan bahsediyor. - ç.n.
TOPLUM VE DİL 1 75
•
altkatman: Başka bir dilin yerine geçmiş sonraki dile göre, kendisinde izler bırakmış
olması bakımından önceki dil. - ç.n.
1 76 DİLİN TARİHİ
dilden bir kreol dil meydana gelebilir. O zaman pidgin, birinci dil
haline gelir ve ana dilin sadece bazı parçaları yeni kreol içinde
kalıntı biçiminde yaşar. Afrika köle ticaretinden dolayı, Karayip
adalarının birçoğunda tam da bu yolla çok sayıda böylesi kreol
dil ortaya çıktı.
Pidgin 'ler ile kreoller arasında gri bir alan oluşur. Söz konusu
gri alan, aynı dili ya pidgin ya da kreol olarak kullananlar tara
fından oluşturulur - yani tek bir dil her iki grup tarafından da
kullanılabilir. Belki de kreol dilini yüzeysel bir irtibat dili olarak
yeniden tanımlamak gerekmektedir: Bu bakış açısına göre, kreol
dilinin temelini oluşturan pidgin, henüz sağlam bir dil yapısına
kavuşmamış sayılmalıdır. Bu 'tamamlanmamış' pidgin dili birinci
dil olarak konuşan yeni kuşağın, dil tümellerini barındıran sağlam
kurallara yöneldiği görülmektedir. Son zamanlarda ileri sürülen
Dil Biyoprogram Hipotezi, özgül gramatik özelliklerin ancak böy
lesi bir kreol oluşumu (melezleşme) sürecinde kendini gösterme
eğiliminde olduğunu ileri sürmektedir. 1 2
Eğer bir kişi, ortak dili kullanmazsa, bir pidgin tasarlamazsa
veya benimsemezse ya da bir kreol dili konuşarak büyümezse, o
zaman kendi icat ettiği 'yapay bir insan dili'ni geliştirebilir. Ya
pay olarak oluşturulmuş bu dilin, ideal durumda, bütün uluslar
tarafından kullanılacak ve kolayca öğrenilebilir nitelikte olması
gerekir. Daha önceki yüzyıllarda eğitim görmüş bütün Avrupa
lılar, Latinceyi ikinci dil olarak konuşup yazdıklarından böyle
si bir yapılandırma Avrupa'da gerekli değildi. Bununla birlikte,
Descartes ve Leibniz, daha 1 7. yüzyılda bilimsel bilginin aktarımı
için kuramsal olarak mantıklı mükemmel bir sembolik sistemin
oluşturulmasını önerdiler. Yapay insan dili çoğunlukla 'doğalcı
dil' olarak adlandırılır, çünkü bu dil, yapay olarak inşa edilmesine
rağmen, bilinen bir ya da daha fazla doğal dilin ortak, basitleşti
rilmiş gramerine ve söz dağarcığına dayanır. Bu, tarihsel olarak
Batı dillerinde, özellikle de Hint-Avrupa dilerinde en yaygın pay
laşılan sözcük özelliklerinin birleştirilmesi yoluyla olur. Tabii ki
bu dili yalnızca Hint-Avrupa dil ailesine -yani dünyadaki pek çok
TOPLUM VE DİL 1 83
Cinsiyet ve Dil
Dilde Saflaştırma
Propaganda ve Dil
İşaret Dili
Sözlü Mizah
sana daha iyi bir öğüt verirse, benimkini geri verirsin. Bu sözler bir
kaçığın olduğuna göre, bırak deliler dinlesin. "
İnsanlık tarihinde ilk defa, dilin bütün sosyal olguları aktarma,
biçimlendirme ve yansıtma açısından üstün rolü takdir edilmekte
dir. Bu sayede sosyal, eğitsel ve siyasi sorunlarda dilin rolü üzerinde
durulmaktadır. Bu, dilin toplum içindeki kullanımını inceleyerek,
kuramı, betimlemeyi ve uygulamayı birleştiren toplumdilbilimcisi
nin görevidir.
Toplumdilbilimcisini öncelikle ilgilendiren şey, insan etkinli
ğindeki ihtilaf noktalarına dikkat çeken, ölen inançlara ve doğan
anlayışlara işaret eden, kabul edilebilir sınırları tanımlayan, ikti
dardakilerin hilelerini ortaya koyan ve belki de en önemlisi, dilde
görüldüğü şekliyle insanlığın bilinç ve duyarlılığının evrimini kay
deden dil değişikliğidir. Ortak dillerin ve yapay dillerin kullanımı,
insan toplumlarının eşit düzeyde iletişim kurma yönündeki temel
ihtiyacını gösterir. Tarih boyunca toplumlar, kendileriyle benzer şe
kilde konuşan insanlarla özdeşleştiler, böylece tek bir dile dayanan
uluslar ortaya çıktı. Böylesi uluslar içerisindeki etnik azınlıklar da
dil aracılığıyla kendi benzersiz katkılarını sunmak için uğraş verir
ler. Çok-etnili bölgelerde sömürge sonrasında elde edilen bağımsız
lık, ulus kimliğini oluşturmada dilin önemini ortaya koymaktadır.
Bir önceki kuşağın kadının toplumdaki rolünü yeniden icadı,
İngiliz dilinde 'cinsiyet temizliğine' yol açtı. İnsanlık tarihi boyun
ca, toplum dikkat çekici bir tarzda değiştiği, çok fazla yabancı
sözcük dile girdiği ya da rejim ulusçu bir program ortaya attığı
zaman, dilde tasfiye ya da sadeleştirmeler meydana gelmiştir. Pro
paganda ve siyaseten doğruluk daima dili kirleten sosyal olgular
dır; gerçekten her ikisi de insanlığın en utanç verici etkinliklerine
zemin hazırlamıştır. Dolayısıyla dilsel şaşırtmaları ve resmiyetin
hilelerini 'temizleme' ve 'basitleştirme' eylemleri en memnuniyet
verici gelişmelerdir.
Çeşitli biçimleriyle işaret dili, sözlü dilin işlev görmesinin fi
ziksel açıdan imkansız olduğu zaman toplumun iletişim ihtiyacını
karşılamanın ifadesidir. Böyle bir biyolojik meseleyi, birçok top
lum sistemli bir jest diliyle çözmeye çalışır. Bugün dünyada var
TOPLUM VE DiL 207
olan l OO'den fazla sağır işaret dili, bu dil biçiminin harika esneklik
ve yararlılığını göstermektedir. İnsan diliyle bağlantılı olan sosyal
bir olgu da dil ölümüdür. İnsan dilinin ilk ortaya çıkışından bu
yana, on binlerce dil yok olmuştur. Genel kanının aksine, çoğu
dil basit bir şekilde yeni bir şeye dönüşmüş veya yerini gönüllü
değişim süreciyle bölgeye giren yeni dile bırakmıştır; bu değişim
sürecinde yarar sağlama beklentisi önem taşımıştır. Bütün dilsel
ilişkiler birer zenginleşmedir.
Bütün bu gelişmeler, sözlü mizahın eşlik ettiği hayattaki zafer
lerin ve trajedilerin yanı başında yaşanmıştır. Sözlü mizah, insanlı
ğın güçlüklerle alay etmesine ve hayatın derinliklerini araştırırken
ıstırapla karşılaşıldığında gülmesine olanak sağlayan dil sanatıdır.
Dil, bütün bu yönlerden ve büyüleyici denebilecek başka birçok
açıdan, insan toplumunun nihai değeridir. İnsanın bütün yetenek
leri içinde, bize kim olduğumuzu, ne demek istediğimizi ve nereye
gittiğimizi en fazla anlatan dildir.
Vl l l
Geleceğin İ puçları
Programlama Dilleri
Dilin Geleceği
ler şu anda yeni teknoloji sayesinde biraz eşitsiz bir süreçle onları
birbirine yakınlaştıran bir evrim geçiriyorlar. Britanya İngilizcesi,
Standart Amerikan İngilizcesi ve dünyanın dört bir tarafında konu
şulan diğer bütün İngilizce biçimleri, dilsel harmanlamaya, yani ge
lişmekte olan Uluslararası Standart İngilizceye katkıda bulunuyor.
Elinizdeki kitapta İngilizceden sık sık 'dünya dili' olarak bahse
dilmektedir. Bunun çok makul bir gerekçesi var. İnsanlık tarihin
de ilk defa küresel iletişim günlük bir gerçeklik haline gelmiştir.
Teknolojinin bu zaferi, İngilizcenin dünyanın ikinci dil ya da ek
dil olarak en fazla rağbet edilen dili olmasıyla eşzamanlı olarak
meydana gelmiştir ve kısmen onun bir sonucudur. Bu son gelişme
bir dizi faktöre dayanmaktadır: Büyük Britanya'nın dışında dün
yada İngilizce konuşan kolonilerin oluşturulmasıyla İngilizcenin
uluslararasılaşması, 20. yüzyıldaki iki dünya savaşının sonuçları,
İngilizce konuşan ülkelerin muazzam ekonomik gelişmesi ve yakın
zamandaki siyasal gelişmeler.
İngilizcenin 20. yüzyıldaki yükselişi, eski nüfuzlu devletlerin,
özellikle Fransa ve Almanya'nın etkisinin hızla azalmasıyla eşza
manlı olarak gerçekleşmiştir. 1 2 Dünya dilleri arasında yalnızca İs
panyolca, bugün İngilizcedeki gibi bir dinamiğe sahiptir, fakat bu
da çok düşük bir seviyededir. Birinci dil olarak en fazla kişi tara
fından konuşulan Mandarin Çincesine gelince, Çinliler de şu anda
İngilizce öğreniyorlar. Anadili İngilizce olup Çince öğrenenlerin
sayısı ise son derece azdır.
İngilizce, bugün pek çok kişi tarafından birinci dil (ya da ana
dil) olarak konuşulmaktdır. İngilizce konuşulan ülkelerde, yani
yalnızca Britanya, ABD ve Yeni Zelanda'da değil, aynı zamanda
Güney Afrika, Hindistan, Fiji, Cook Adaları'nda ve daha pek çok
ülkede ikinci dil (ek dil) olarak kullanılmaktadır. Ayrıca İngilizce
yabancı dil olarak da tercih edilmektedir. Bir dünya dili olarak İn
gilizcenin geleceğini son iki grup belirleyecektir. 1 3 Bugün İnternet
verilerinin yüzde 80'i İngilizcedir. İnternet kullanımının giderek
artan oranıyla değerlendirecek olursak, yalnızca bu bile İngilizce
nin daha uzun süre değilse, en azından 22. yüzyılda dünyanın en
rağbet edilen dili olacağının göstergesidir. 14 Bugün dünyanın eko-
GELECEGİN İPUÇLAR! 225
20 Stephen Hart ve Franz De Waal, The Language of Animals (New York, 1996).
2I Judith De Luce ve Hugh T. Wilder, Language in Primates: Perspectives and
Implications (New York, 1 983)
II KONUŞAN MAYMUNLAR
(Sayfa 2 7-52 )
Morris Swadesh, ' Linguistic Overview', Prehistoric Man in the New World, ed. ]esse
D. Jennings ve Edward Norbeck (Chicago, 1 964) s. 527-56.
2 Sydney M. Lamb ve E. Douglas Mitchell, Ed., Sprung (rom Some Common Source:
Investigations into the Prehistory of Languages (Stanford, 1 99 1 ).
3 Ernst Pulgram, 'The Nature and Use of Proto-Languages', Lingua X ( 1 96 1 ), s. 1 8-37.
4 Johanna Nichols, Linguistic Diversity in Space and Time (Chicago, 1 992).
5 Terry Crowley, An Introduction to Historical Linguistics, 3. Baskı (Auckland, 1 997).
6 Joseph Greenberg, Studies in African Linguistic Classification (New Haven, 1 955).
7 lan Maddieson ve Thomas J. Hinnebusch, Ed., Language History and Linguistic
Description in Africa; Trends in African Linguistic 2 (Lawrenceville, NJ, 1 998).
8 Saul Levin, Semitic and Indo-European: The Principa/ Etymologies, with
Observations on Afro-Asiatic, Amsterdam Studies in the Theory and History of
Linguistics (Amsterdam, 1995).
9 Jerry Norman, Chinese (Cambridge, 1 988).
ro Malcolm D. Ross, 'Some Current Issues in Austronesian Linguistics', Comparative
Austronesian Dictionary: An Introduction to Austronesian Studies, Part I: Fascicle I,
ed. Darrell T. Tryon (Bedin ve New York, 1 995), s. 45-120.
ll Daniel Mario Abondolo, editör, The Uralic Languages, Routledge Language Family
Descriptions (Londra, 1 998).
12 Peter Hajdu, Finno- Ugrian Languages and Peoples, çeviri G. F. Cushing (Londra,
1 975).
13 Ives Goddard, 'The Classification of the Native Languages of North America',
Handbook ofNorth American Indians, XVII: Languages (Washington, 1 996), s. 290-
323.
14 Lyle Campbell, American Indian Languages: The Historical Linguistics of Native
America, Oxford Studies in Anthropological Linguistics 4 (Oxford, 1 997). Kuzey
Amerika, Orta Amerika ve Güney Amerika dillerinin sınıflandırmaları üzerine en son
araştırmalar, araştırma tarihi, en son teoriler için bu olağanüstü esere bkz.
15 William Bright, American Indian Linguistics and Literature (Bedin, New York,
Amsterdam, 1984).
l6 Harriet E. Klein ve Louisa R. Stark, ed., South American Indian Languages: Retrospect
and Prospect (Austin, TX, 1 985).
17 Nichols (bkz. not 4).
18 Stephen A. Wurm, 'Classification of Australian Languages, Including Tasmanian',
Current Trends in Linguistics, VIII: Linguistics in Oceania, ed. Thomas A. Sebeok
(Lahey ve Paris, 1 97 1 ), s. 721-803.
19 A. Capell, 'History of Research in Australian and Tasmanian Languages', in Current
Trends in Linguistics, VIII: Linguistics in Oceania, ed. Thomas A. Sebeok (Lahey ve
Paris, 1 97 1 ), s. 661-720.
20 Robert M. W. Dixon, The languages of Australia (Cambridge, 1 980).
21 Capell (bkz. not 1 9).
22 C. F. Voegel'in diğer eseri, 'Obtaining an Index of Phonological Differentiation
form the Construction of Non-Existent Minimax Systems', International Journal of
American Linguistics, XXIX/I ( 1 963), s. 4-29.
232 DiLiN TARİHİ
iV YAZILI DİL
(Sayfa 8 1 - 1 0 8 )
7 George L. Trager, 'Writing and Writing Systems', Current Trends in Linguistics, XII:
Linguistics and Adjacent Arts and Sciences, ed. Thomas A. Sebeok (Lahey, 1 974 ), s.
3 73 -96 .
8 Geoffrey Sampson, Writing Systems (Londra, 1 9 85 ).
9 Şimdiye kadar en kapsamlı bilgi için, bkz. Peter T. Daniels ve William Bright, ed.,
The World's Writing Systems (New York, 1 99 6 ). Ayrıca, George L. Campbell,
Handbook of Scripts and Alphabets (Londra, 1 997); Florian Coulmas, The Blackwell
Encylopedia of Writing Systems ( Oxford, 1 99 6 ); Sampson (bkz. not 8 ); Diringer ( bkz.
not 6 ); ve Jensen (bkz. not 4 ) önerilir.
lO Denise Schmandt-Besserat, How Writing Came About (Austin, TX, 1 997).
ll John D. Ray, 'The Emergence of Writing in Egypt', World Archaeology, XVIl/3
( 1 9 8 6 ), s. 307- 16.
12 Hilary Wilson, Understanding Hierog/yphs: A Complete Introductory Guide
(Lincolnwood, IL, 1 995 ).
13 Jaromir Malek, The ABC of Hieroglyphs: Ancient Egyptian Writing (Gilsum, NH,
1 995 ).
14 W. V. Davies, Egyptian Hieroglyphs, Reading the Past, Cilt VI (Berkeley ve Los
Angeles, 1 99 0 ).
l5 David P. Silverman, Language and Writing in Ancient Egypt, Camegie Series on
Egypt (Oakland, CA, 1 99 0 ).
16 E. A. Wallis Budge, An Egyptian Hierog/yphic Dictionary, İki Cilt (Mineola, New
York, 1 97 8 ).
17 Denise Schmandt-Besserat, Before Writing: From Counting to Cuneiform (Austin,
TX, 1 99 2 ).
l 8 Stuart Schneider ve George Fischer, The lllustrated Guide to Antique Writing
Instruments (New York, 1 997).
19 Marvin A. Powell, 'Three Problems in the History of Cuneiform Writing: Origins,
Direction of Script, Literacy', Visible Language, XV/4 ( 1 9 81 ), s. 41 9-40 .
20 C. B. F. Walker, Cuneiform, Reading the Past; III. Cilt (Berkeley ve Los Angeles,
1 9 8 9).
21 Green (bkz. not 1 ).
22 Gregory L. Possehl, The Indus Age: The Writing System (Philadelphia, 1 99 6 ).
23 Walter A. Fairservis, Jr, 'The Script of the Indus Valley Civilization', Scientific
American (Mart 1 9 8 3 ), s. 41 -9.
24 Asko Parpola, 'The Indus Script: A Challenging Puzzle', World Archaeology, XVIl/3
(19 8 6 ), s. 3 99-4 19 ve Deciphering the Indus Script (Cambridge, 1 994 ).
25 Maurice W. M. Pope, 'The Origin of Near Eastem Writing', Antiquity, XL ( 1 9 65 ), s.
1 7-23 .
26 G.R. Driver, Semitic Writing (Londra, 1 948 ).
27 Roger D. Woodard, Greek Writing from Knossos to Homer: A Linguistic Interpretation
of the Origin of the Greek Alphabet and the Continuity of th ancient Greek Literacy
( Oxford, 1 997). Minos Greklerinin hiyeroglif ve Linear A yazısını geliştirdiğini
öne süren yeni kuram Steven Roger Fischer'in Evidence far Hellenic Dialect in the
Phaistos Disk (Bem, Frankfurt am Main, New York, Paris, 1 9 88 ) eserinde; onun
rağbet gören kuramının bir yorumu da Steven Roger Fischer, Glyphbreaker (New
York, 1 997) eserinde okunabilir.
28 Brian Colless, 'The Byblos Syllabary and the Proto-Alphabet', Abr-Nahrain, XXX
( 1 992 ), s. 55 - 102 .
234 DİLİN TARİHİ
29 Brian E. Colless, 'Recent Discoveries Illuminating the Origin of the Alphabet', Abr
Nahrain, XXVı ( 1 99 8 ), s. 30-67.
30 John F. Healey, Early Alphabet, Reading the Past, cilt IX ( Berkeley ve Los Angeles,
1 99 1 ).
3l Steven Roger Fischer, Rongorongo: The Easter Island Script. History, Traditions,
Texts, Oxford Studies in Anthropological Linguistics, 1 4 (Oxford, 1 99 7 ).
32 S . Robert Ramsey, The Languages of China (Princeton, NJ, 1 990 ).
33 Sampson (bkz. not 8 ).
34 John S. Justeson, 'The Origin of Writing Systems: Preclassic Mesoamerica', World
Archaeology, XVII ( 1 9 8 6 ), s. 4 3 9-5 6 .
35 John S. Justeson and Terence Kaufman, 'A Decipherment of Epi-Olmec Hieroglyphic
Writing', Science, CCLIX ( 1 99 3 ), s. 1703 - 1 1 .
36 Michael D . Coe, Breaking the Maya Code (Londra, 1 992 ).
37 Michael D. Coe ve Justin Kerr, The Art of the Maya Scribe (Londra, 1 99 8 ).
38 Joyce Marcus, Mesoamerican Writing Systems: Propaganda, Myth, and History in
Four Ancient Civilizations (Princeton, NJ, 1 99 2 ).
39 D. Gary Miller, Ancient Scripts and Phonological Knowledge, Amsterdam Studies in
the Theory and History of Linguistic Science (Amsterdam, 1 994 ).
40 Henri Jean Martin, The History and Power of Writing, Lydia G. Cochrane tarafından
tercüme edildi (Chicago, 1 995 ).
41 John L. White, ed., Studies in Ancient Letter Writing (Atlanta, GA, 1 9 8 3 ).
V SOYAGAÇLARI
(Sayfa 1 09 - 1 3 6 )
Agosta, William C., Chemical Communication: The Language o f Pheromones (New York,
1 992)
Aitchison, Jean, Language Change: Progress or Decay?, 2. baskı (Cambridge, 1991)
--- The Seeds o f Speech: Language Origin and Evolution (Cambridge, 1 996)
Ailen, James, Natura/ Language Understanding, 2. Baskı (Londra, 1 995)
Anttila, Raimo, An Introduction to Historical and Comparative Linguistics (New York,
1 972)
Appleby, Doris ve Julius J. Vandekopple, Programming Languages: Paradigm and Practice,
2. Baskı, McGraw-Hill Computer Science Series (New York, 1 997)
Arlotto, Anthony, Introduction to Historical Linguistics (Bostan, 1972) van der Auwera,
Johan ve Ekkehard K. Fonig, The Germanic Languages (Londra, 1994)
Baldi, Philip, ed., Linguistic Change and Reconstruction Methodology (Berlin, 1 990)
Benveniste, Emile, Problbnes de Linguistique generale (Paris, 1 966)
Berndt, Rolf, History of the English Language (Leipzig, 1 982)
Bickerton, Derek, Roots of Language (Ann Arbor, MI, 1 9 8 1 )
--- Language and Species (Chicago, 1 992)
Bloomfield, Leonard, An Introduction to Linguistic Science (New York, 1914)
--- Language (Londra, 1 935)
Bolinger, Dwight, Aspects of Language (New York, 1968)
Bremmer, Jan Gavan ve Herman Roodenburg, ed., A Cu/tural History of Humour: From
Antiquity to the Present Day (Oxford, 1 997)
Brezinger, Matthias, ed., Language Death (Berlin, New York, Amsterdam, 1 992)
Budge, E. A. Wallis, An Egyptian Hieroglyphic Dictionary, 2 cilt (Mineola, NY, 1 978)
Bynon, Theodora, Historical Linguistics (Cambridge, 1 979)
Campbell, George L., Handbook of Scripts and Alphabets (Londra, 1 997)
Cheshire, Jenny, ed., Eng/ish Around the World (Cambridge, 1991)
Chomsky, Noam, Syntactic Structures (Lahey, 1 957)
-- Aspects of the Theory of Syntax (Cambridge, MA, 1 965)
Coe, Michael D., Reconstructing Human Origins: A Modern Synthesis (New York, 1 997)
240 DİLİN TARİHİ
--- ed., History of Linguistics: The Eastern Traditions of Linguistics (Londra, 1 996)
Lieberman, Philip, The Biology and Evolution of Language (Cambridge, MA, 1987)
--- Eve Spoke: Human Language and Human Evolution (New York, 1 998)
Lilly, John C., Communication Between Man and Dolphin (New York, 1 987)
Linden, Eugene, Silent Partners: The Legacy ofthe Ape Language Experiments (New York,
1 986)
Lloyd, Paul M., From Latin to Spanish: Historical Phonology and Morphology of the Spa
nish Language,Memoirs of the American Philosophical Society 1 73 (Philadelphia, PA,
1 987)
Macaulay, Donald, The Celtic Languages (Cambridge, 1 993)
J'viaiden, Martin, A Linguistic History of Italian, Longman Linguistics Library (Londra,
1 994)
Mallory, J. P., ln Search ofthe Indo-Europeans: Language, Archaeology and Myth (Londra,
1 989)
Martin, Henri Jean, The History and Power of Writing, Lydia G. Cochrane tarafından
tercüme edilmiştir(Chicago, 1 995)
Matthews, P. H., Grammatical Theory in the United States {rom Bloomfield to Chomsky,
Cambridge Studies inLinguistics, 67 (Cambridge, 1 993)
Miller, D. Gary, Ancient Scripts and Phonological Knowledge, Amsterdam Studies in the
Theory and History ofLinguistic Science (Amsterdam, 1 994)
Nichols, Johanna, Linguistic Diversity in Time and Space (Chicago, 1 992)
Noble, William ve lain Davidson, Human Evolution, Language and Mind: A Psychological
and Archaeologicallnquiry (Cambridge, 1 996)
Norman, Jerry, Chinese ( Cambridge, 1 988)
O'Grady, William, Contemporary Linguistics: An Introduction, 3. Baskı (Londra, 1 997)
Owings, Donald H., ve Eugene S. Morton, Anima/ Vocal Communication (Cambridge,
1 998)
Patterson, Francine ve Ronald H. Cohn, Koko's Story (New York, 1 98 8 )
Pei, Mario, The Story o f Language (Londra, 1 966)
Penny, Ralph, A History of the Spanish Language (Cambridge, 1991)
Phillipson, Robert, Linguistic lmperialism (Oxford, 1 992)
Ramsey, S. Robert, The Languages of China (Princeton, NJ, 1 990)
Renfrew, Colin, Archaeology and Language: The Puzzle of lndo-European Origins (Lond
ra, 1 987)
Rickard, Peter, A History of the French Language, 2. Baskı (Londra, 1 989)
Robins, Robert H., A Short History of Linguistics, 3 . Baskı Longman Linguistics Library
(Londra, 1 996)
--- ve Eugenius M. Uhlenbeck, ed., Endangered Languages (Oxford, 1991)
Robinson, Andrew, The Story o f Writing (Londra, 1 995)
Robinson, Orrin W., Old English and Its Closest Re/atives: A Survey of the Earlies Germa-
nic Languages (Stanford, 1 994
Romaine, Suzanne, Pidgin and Creole Languages (New York, 1 98 8 )
--- Language i n Society: An Introduction t o Socio/inguistics (Oxford, 1 994)
Russ, Charles V. J., German Language Today: A Linguistic Introduction (London, 1 994)
Sampson, Geoffrey, Writing Systems (Londra, 1 985)
Sapir, Edward, Language: An Introduction to the Study of Speech (New York, 1 92 1 )
Saussure, Ferdinand de, Course in General Linguistics, Wade Baskin tarafından tercüme
edildi (New York, 1 966)
242 DİLİN TARİHİ
--- Stuart Shanker ve Talbot Taylor, Apes, Language, and the Human Mind (Oxford,
1 998)
Schmandt-Besserat, Denise, Before Writing: From Counting to Cuneiform (Austin, TX,
1 992)
--- How Writing Came About (Austin, TX, 1 997)
Sebeok, Thomas A., Speaking of Apes: A Critical Anthology of Two- Way Communication
with Man (New York, 1 980)
Sebesta, Robert W., Concepts of Programming Languages (Don Milis, Ont., 1 998)
Senner, Wayne M., ed., The Origins o f Writing (Lincoln, NB, 1 9 9 1 )
Seuren, Pieter A . M . , Western Linguistics: An Historical Introduction (Oxford, 1 998)
Shibatani, Masayoshi, The Language ofJapan (Cambridge, 1 990)
Stansifer, Ryan, The Study of Programming Languages (New York, 1 994)
Stokoe, William C., Semiotics and Human Sign Languages (Lahey, 1 972)
Tella, Seppo, Talking Shop via E-Mail: A Thematic and Linguistic Analysis of Electronic
Mail Communication (Helsinki, 1 992)
Trask, R. L., Language Change (Londra, 1 994)
Trudgill, Peter, Sociolinguistics: An Introduction to Language and Society, gözden geçirilmiş
baskı(New York, 1 996)
Vansina, Jan, Paths in the Rainforests (Madison, WI, 1990)
Von Frisch, Kari ve Thomas D. Seeley, The Dance Language and Orientation of Bees
(Cambridge, MA, 1 993)
Voyles, Joseph B., Early Germanic Grammar: Pre-, Proto-, and Post-Germanic Languages
(San Diego, CA, 1 992)
Wardhaugh, Ronald, An Introduction to Sociolinguistics (Oxford, 1 997)
Warschauer, Mark, ed., Virtual Connection: On/ine Activities and Projects far Networking
Language Lea rners,National Foreign Language Center Technical Reports, 8 (Honolu
lu, 1 995)
Wenner, Adrian M. ve Patrick Wells, Anatomy ofa Controversy: The Question ofa Langu
age Among Bees (New York, 1 990)
Wright, Roger, ed., Latin and the Romance Languages in the Early Middle Ages (University
Park, PA, 1 995)
DİZİN
Afrika 5-6, 24, 27-28, 30-31 , 35, 37, 46- Güneybatı Almanya 183
48, 56, 58-59, 61, 63, 67, 72, 109, 1 1 9, Kuzey Almanya 121, 123
121, 124-27, 1 82, 1 85-87, 1 95 Kuzeydoğu Almanya 121
Afrika dilleri 47, 58-59, 67, 1 87-88 Orta Almanya 122
Afrikaanca 76, 123 Yukarı Almanya 122
Afro-Amerikan konuşması 1 87 Altay dilleri 6 1 -62
Afro-Asya dilleri 59-60 Amerikan dilleri 63-66
Afro-Asya yazısı 84-97 Amerikan İspanyolca lehçesi 120
Afro-İngiliz konuşması 1 8 7 Ameslan bkz.Amerikan İşaret Dili
Batı Afrika 96, 1 8 7-88 Yerli Amerikan dilleri 120
Doğu Afrika 28, 1 35, 1 8 1 Amerikan İşaret Dili 1 7-21 , 25, 1 99
Güney Afrika 28, 58, 123, 1 35, 1 77, anlambilim bkz. semantik
1 8 1 , 1 95, 224 Arapça 60, 1 19-20, 125, 140, 148, 152,
Kuzey Afrika 35, 60, 148 1 80-8 1 , 188, 191, 225
Kuzeybatı Afrika 1 1 9 argo 1 76, 1 79, 1 88, 223
Orta Afrika 124-25, 127, 135 arılar bkz. bal arıları
aile ağacı 76, 78, 125, 1 3 1 Aristoteles 143-44, 148, 1 5 1 , 153, 1 55, 1 70
Ainu 63 Asya 30-31 , 37, 45, 6 1 -63, 67, 72, 84, 100,
Akkadlar 89-90 1 1 9, 1 70-71
Akkad dili 60, 89 Asya dilleri 61-63
alansal yayılma 1 75 Asya yazıları 98-1 0 1
alfabe 20, 82, 85, 87-88, 91-96, 104-105, Doğu Asya 1 3 1
1 07, 134, 142-44, 150, 1 62, 1 99, 2 1 1 Güney Asya 91
Fenike alfabesi 94 Güneydoğu Asya 62, 70-72
Glagol alfabesi 95 Kuzey Asya 1 70
Grek alfabesi 94 Küçük Asya 1 1 2
Kıpti alfabesi 88 Orta Asya 62
Kiri! alfabesi 95 atlar 3, 9, 14, 35, 1 99, 205
Kore alfabesi 1 0 1 Avustral Adaları 133-34
Latin alfabesi 82-83, 94-96, 122 Avustralya 3-5, 31, 47, 56, 66-67, 70, 124,
Proto-alfabe 92 1 8 1 , 1 90, 214, 222
Yunan alfabesi 88, 95-96, 105, 142 Avustralya dilleri 56, 67-70, 223, 226
Almanca 76, 106, 1 1 1 -12, 120, 122-24, Avustralya İngilizcesi 223
157, 1 8 1 , 1 89, 1 93, 2 1 7- 1 8, 225 Kuzey Avustralya 48
Aşağı Almanca 122-23 Proto-Avustralya dili 68-70
Orta Almanca 1 1 1 Avustro-Asyatik 62, 72
Ortaçağ Almancası 123 Avustronezya dilleri 55-56, 62, 70-72, 1 3 1
Yahudi Almancası 1 19, 123 Proto-Avustronezya dili 7 1
Yüksek Almanca 1 1 1 , 1 1 9, 122, 1 75 Avusturya 23
Almanya 35, 42, 122, 159, 1 75, 191, 224 Güneydoğu Avusturya 121
Doğu Almanya 1 95, 214 Avusturya-Macaristan 156
244 DİLİN TARİHİ